ORTAK AKIL

23 Aralık 2010 16:59 / 1499 kez okundu!

 


Türkiye’de “Sol”un asıl sorunu sanırım yüzleşmek.
Yüzleşmek eğer gerçeği aramak ya da tartışmak amaçlı olacaksa ön koşulludur ki, bu önkoşul da önyargısız olmaktır.
Olamıyorsak, önyargılarımızdan kendimizi kurtaramıyorsak… Takılıp kalıyorsak önyargılarımıza…

Yenilenmeden söz edip duruyoruz durmadan. Bireyler olarak yenilenme, sınıf olarak yenilenme ya da toplumsal olarak yenilenme diye birçok yenilenme alanları sıralamak mümkün. Dünyanın değiştiğinden söz ediyorsak ve bu değişimi anlamak gibi bir kaygı ya da sorumluluk duyuyorsak öncelikle düşüncelerimizle cesaretle yüzleşebilmeliyiz.
Yenilenme kuşkusuz gereksinmedir. Bu gereksinim algılarımız tarafından tetiklenmektedir.
Dünyanın değiştiğini algılıyorsak, yenilenme kaçınılmaz olarak değişime bağlı olarak kendini gereksindirecektir.
Ben böyle düşünüyorum. Süreci ve sürecin aktörlerini de bu kıstaslarla değerlendiriyorum. Kuşkusuz aktörler sorumlulukları oranında etkilidirler. Ama tek başına belirleyici değildirler.
Nabi Yağcı’yı doğrudan ve tek sorumluymuş gibi Türkiye Komünist Partisi’nin katili olarak göstermek bence insafsızlıktır. Süreci tersinden okumaya çalışırken düşünüyorum; TBKP yasal çalışma olanağı bulabilseydi, yani anayasa mahkemesi tarafından kapatılmasaydı; bugün politik süreci ne kadar etkileyebilirdi. Ben birleşme sürecinin çok erken olduğunu düşünmekle beraber bu süreci erimenin başlangıcı olarak da algılamıyorum.
Eğer gerçekten de sorunu sadece Türkiye sınırları içinde değil de bütün Komünist Partilerin durumunu da dikkate alarak değerlendirdiğimde kişiler gerçekten de kayboluyorlar…
Ne zaman yeniden kişilerle karşılaşıyorum. Süreci tartışmaya yönelik çabalarda dahası düşünceleriyle yüzleşmelerinde, yenilenme çabalarında...
Nabi Yağcı neden yazıyor diye soruyorum kendime. Yazarak geçmiş düşünceleriyle yüzleşiyor Nabi Yağcı. Yüzleştikçe düşüncelerini yeniliyor. Tartışıyor ve dahası düşünceleriyle eylemini buluşturma çabası gösteriyor. Doğruluğunu yanlışlığını tartışabilmek içinse kendimizin de aynı çaba içinde olmamız gerektiğini düşünüyorum. Aynı çaba içinde olanlar içinse ortak akıl üretebilme olasılığı bile önemsenmelidir.
Bu düşüncelerle Bodrum’da Nabi Yağcı’ya yönelik saldırıyı kınıyorum. Düşünce özgürlüğüne yönelik bu saldırıların giderek artıyor olması nasıl bir süreçten geçeceğimiz konusunda da az çok ipuçları vermektedir.
Referandum sonuçlarının halkta hızlandırdığı politikleşme süreci halkın yeni anayasanın hazırlık sürecine daha aktif katılacağının sinyallerini de vermektedir. Yeni anayasa sürecinde farklı çıkar guruplarının ya da sınıfların farklı alternatiflerle halkı etkilemek isteyecekleri doğrudur. Çatışma ya da saldırılar bu süreçte yaşanıyor ve yaşanacak. Yani doğaldır ki, sürecin tarafları vardır. Sürecin kendisi, herkesin de tarafını belirlemesini kolaylaştıracaktır.
Sol’u kendisiyle çatıştırma taktikleri yeniden devreye sokulmaktır. Bir yandan CHP üzerinden yenileniyoruz, değişiyoruz naraları atarak solun önünü kesmeye çalışmanın da, solu kendisiyle çatıştırma çabalarının da amacı aynıdır.
Her zamankinden daha da açık olarak demokratik birleşik bir muhalefet hareketine şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır. Böyle bir birliktelik oluşturulamazsa sol adına süreci etkileme fırsatı bir kez daha harcanmış olacaktır. Geçmişte kimin ne olduğuna bakarak bugünkü söylemlerini anlamaya çalışmak kuşkusuz doğru bir tutum olmayacaktır. Söz bugün doğruysa kimin söylediğini sonra da tartışabilirsiniz. Asıl olan bugün sözü tartışmaktır. Öyle ya da böyle bu tartışmanın içinde olan herkesin çabası da bu olsa gerek.
Son genel Kurmay açıklaması bu konuda tarafların duruşlarının ne kadar katı olduğunu göstermesi açısından çok önemlidir. Neredeyse benim dilimden başka bir dile dil demem dercesine kükredi askerler… İşte size süreç… Tarafınızı belirleyin ve yeni anayasanın bunu nasıl çözeceği üzerine ortak akıl üretin… Her halkın kendi dilini özgürce konuşabileceği, kendi dilinde özgürce eğitim yapabileceği demokratik çözüm önerileri tartışılmalıdır. Ortak akıl bu tartışmalardan beslenecektir.
Kirli bir savaşın, 30 yıl gibi akıl almaz bir süre devam etmiş olması yanında, silahların bir kaç aydır susmuş olması, zaman olarak önemsiz görünüyor olsa bile; yarattığı iklim bakımından, barış için atılması gereken adımların tartışılacağı olumlu bir hava yaratmıştır.
Zaten Türkiye, kim ne derse desin son yıllarda tabularını tartışabilen bir iklimi yakalamıştır. Kuşkusuz güllük gülistanlık bir bahçede yaşamıyoruz. Ancak eskisinden daha fazla konuşuyor ve tartışıyor Türkiye. Bütün bu süreç ben inanıyorum ki ortak bir akılda buluşmaya doğru gelişecektir.
Böyle bir ortamda hem de genel seçimlere 6 ay gibi bir zaman kala süreçten hoşnut olmayan malum karanlığın senaristleri yine oyuncu bulmakta zorluk çekmemektedirler. Düşünceye yönelik giderek dozunu artıran ve hedeflerini rastgele değil de tanıdık bir biçimde seçenler neden hoşnutsuzdurlar.
Çünkü halk, sorunların Barış ve Demokrasi ortamında, düşüncelerin özgürce tartışılarak çözüm yollarının aranmasından, çatışan her ne tarafsa gerginliklerden değil diyalog kültürünün geliştirilmesinden yana tavrını çok net bir biçimde göstererek sürece müdahil olmuştur.
Düşünceye saldırının kim olursa olsun planlı olarak yaygınlaştırıldığı düşüncesindeyim. Gelecek günlerde farklı düşüncelere de saldırıların genişletilmesi sürpriz olmayacaktır…
Her şeye rağmen sol güçler sürece ortak sahip çıkarak, ortak akıl üreterek, sürece ortak müdahale olanaklarını aramalıdırlar…
Zamanı kazanmanın bir başka yolu da yoktur herhalde…


Ali Rıza Üleç

22.12.2010 - Almanya



 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.