Ne oldum delisi!..

17 Mayıs 2010 09:22 / 1514 kez okundu!

 


Biri birini kovalayan olaylar zinciri, halkaların kısa aralıklarla birbiri ardısıra eklemlenmesi Türkiye gündemini takip etmeye çalışan sıradan insanları serseme çeviriyor dersek abartmış olmayız sanırım.

Daha henüz Anayasa değişikliklerinin parlementoda 330‘un üstünde bir kabulle referanduma gideceğine kesinleşmiş gözüyle bakıyorken, Yüksek Seçim Kurulu‘nun kararı ile 60 günlük süreyi 120 güne uzatarak Yüksek Seçim Kurulu da kervana katıldı.

Sürenin uzaması halk oyuyla kabul edilmesi olası değişikliği iptal etmekte zorlanabilecek anayasa mahkemesinin, oylamadan önce verebileceği iptal kararının daha az tartışılabilir olacağı söyleniyor. Bu arada gündemi sarsan suikast ve kaset olaylarının da nasıl sonuçlar doğuracağını merakla bekler olduk.

Kuşkusuz her şeyden önce olan biteni soğukkanlılıkla izlemek gerekiyor. Eğer bir değişim sürecinin yaşanıyor olduğu kabul ediliyorsa; gelenle giden mi dersiniz, değişimden yana olanla değişime karşı olan mı dersiniz, tarafların ellerindeki bütün kozlarını, konumlarını güçlendirmek adına kullanacaklarını da olağan karşılamak gerekir diye düşünüyorum. Bu süreç bazan alışılmadık sonuçlar doğuruyor olsa bile.

Gelişmelere bu pencereden baktığımız zaman; kendini halktan da üstün gören bir halk partisinin, süreçten kendisine ergenokon avukatlığı gibi bir görev çıkaran genel başkanı, demokrasiyi katletmek adına cumhuriyete sahip çıkar görünerek, dahası da bütün bir partiyi kuvayi miliye ruhuyla sarıp sarmalayarak memleketi top yekün kurtarma savaşına soyunan bir başkomutan gibi görmesi, hem kendisine hem de partisine pahalıya mal oldu. Asker sivil vesayetin değişime muhalefet edecek siyasi aktörlerinin başkomuta kademesinde yaptığı çirkin müdahale ile Yüksek Seçim Kurulu hamlesinin doğuracağı sonuçları şimdiden kestirmek zor olmasa gerekir. Olası bir erken seçim zorlamasının sonuçlarını etkilemek için kozlar daha da setleşebilir. Ya da bu süreci; kimin ne kadar demokrasi istediğinin belli olacağı bir süreç olarak da düşünmek mümkündür sanırım.

Bir şey çok açık görülmekte. Giden saldırganlaşıyor. Çirkefleşiyor. Bulaştığı pis çamurlarını etrafına saçarak kirlilik yaratmak, havayı bulandırmak istiyor. Bir yandan da değişiyormuş gibi görünerek ömrünü uzatmaya çalışmak için zamana oynuyor.

Partiler kendi içinden yeni lider ve yönetici kadrolar yetiştirerek sürekliliklerini sağlarlar. Halkın değil de liderlerin partileri ise fırtınalarda savrulan liderleriyle birlikte kaybolurlar tarih sahnesinde.

Rahmetli annem ne oldum değil ne olacağım diye soracaksın kendine hep derdi. Her ne kadar sözünün kulağımıza küpe olduğunu söyleyemesem de, Deniz Baykal‘ ın başına gelenler bana annemin sözlerini hatırlattı.

Deniz Baykal, Türkiye siyasetinin yetiştirdiği özel yetenekleri olan bir siyasetçiydi. Ne var ki Baykal, yeteneklerini kendi lider konumunu güçlendirmek adına, kontrol edemeyeceği yetenekleri de acımasızca yok ederek kullanmaya kalkınca zaman hep onun aleyhine çalıştı ve onu belki de konumunu en fazla güçlendireceği bir genel kurul öncesinde hafızalarımızda “politikanın cilvelerine kurban“ bir lider olarak kalacak bir şekilde politik yaşamını sonlandırdı.

Muhalefeti Başbakanla söz düellesuna indirgeyen, ülke sorunlarına alternatif programlar ve çözümler üretemeyen, dünyadaki değişimi algılayamayan bir partinin karizmatik lideri olarak sözcülüğünü üstlendiği değişim karşıtlığının bizzatihi kendisi tarafından yok edildi.

Yatak odaları her ne kadar namahrem olsalar da politikada kimi politikacıların kendi iplerini çektikleri idam sehpaları olmuştur. Ne kadar acıdır ki, kral hem çıplak hem de mağdur. Partisi de onun bu mağduriyeti üzerinden güçlenme hesapları yapıyor.

Oysa değişim durmuyor. Değişimin aktörleri yürüyorlar. Siz oturup bu sürece çelme takarak var olduğunuzu sanabilirsiniz. Süreç hızlandıkça yok olmamak için ayağa kalmak istediğinizde oturup kalacaksınız. Değişimi çelmelemekle övündüğünüz ayaklarınız size ihanet edecektir…

Kuşkusuz bütün dünya değişiyor. Komşudaki ekonomik sıkıntıların diğer Avrupa ülkeleri için artan tedirginliklerin, Avrupanın, sadece ekonomik birliği ile yetinemeyeceğinin tartışılıyor olması, küreselleşmenin boyutları ya da değişimin rüzgarını anlamak açısından da önemli bir süreç olarak algılanmalıdır. Kuşkusuz bu rüzgardan Türkiye de etkilenecektir.

Komşunun krizi iki ülke halklarını tarihlerinde hiç olmadığı kadar biribirilerine yaklaştırabilir. Her iki ülkede birden silahlanmaya ayrılan milyar dolarlar bunalımın aşılmasında kullanılabilinir. Ya da bu olanakların varlığı ortamı silah tekellerinin lehine germek için provakasyonlar üretebilir.

Umarım aklın yolu Ege‘ nin iki yakasında barış rüzgarları estirir.

“Ne oldum demeyeceksin, ne olacam diyeceksin.“

Bu güne kadar ne oldum diye deli olanlar, bundan sonra ne olacaklarını düşünmek zorundadırlar…



Ali Rıza Üleç

14.Mayıs.2010- Almanya

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.