Daha fazla cesaret, Daha fazla demokrasi!

29 Aralık 2009 16:41 / 1388 kez okundu!

 


Memlekette biribiri içine geçen çok karmaşık bir süreç yaşanıyor. Bu karmaşa ya da “kaos“un nereye evrileceğini önceden kestirmek pek mümkünmüş gibi görünmese de, iyimser olmam için yeterli nedenlerim var kendimce. Umutsuz olanlar da az değil kuşkusuz ve onların da kendilerince nedenleri vardır elbette.

Birbiri ardına gelen intiharların nedeni herhalde son Albay Ali Tatar intiharında olduğu gibi savcıları suçlayarak anlamak mümkün olmasa gerekir. Hele son suikast girişimlerinin ortaya çıkmasını da TSK‘yı yıpratmaya yönelik “psikolojik savaşın“ ifşası olarak yorumlamak artık olası görülmüyor.

Bir ihtimal “küçük bir kağıt parçası“ yine “fırtınalar“ koparacak. Birileri birilerini memleketi kaosa sürüklemekle suçlayacak. Kaos suç mudur? Bilemem ama bu memleket böyle kaoslar yaşamadan durulamayacak diye de düşünüyorum.

Bütün bu gelişmeler DTP'nin kapatılması öncesi ve sonrası yaşanan süreçle birlikte ele alındığında ne kadar karmaşık, zor ama bir o kadar da umut dolu bir sürecin yaşandığını anlayabiliriz. Ya da ben böyle görüyorum.

Bu sürece kendi toplumsal çıkarları açısından yaklaşması gereken toplumsal sınıf ve kesimlerin temsilcileri süreci tamamiyle bir demokratikleşme süreci olarak algılamalıdırlar. Süreci her ne kadar hükümet yürütüyor görünse de, tek başına hükümetin ne kadar başarılı olabileceğini, yine sürecin kendisi göstermektedir. Farklı toplumsal kesimlerin, sürece aktif katılmaları, hem de faklılıklara rağmen çıkarlarını savunmaları nasıl mümkün olabilecektir?

Özellikle de bu soruya cevap ararken, işçilerin Türkiye‘nin içinden geçtiği bu karmaşık süreç içinde, krizin en yıkıcı sonuçlarını yaşadıkları koşullarda, talep ve eylemlerini barış, daha fazla demokratik hak ve özgürlükler olarak sürece katmaları süreci hızlandırabilir.

İşçiler bir şeyi çok açık görmelidirler. Bu gün yaşadıkları sıkıntıların özellikle de, sendikal hak ve özgürlüklerinin üzerindeki yasakları yaratan 12 Eylül Darbe Anayasası'dır. Bu anlamda yeni bir anayasa ve yeni anayasada sendikal hak ve özgürlüklerin garanti altına alınabilmesi için sürece daha aktif katılmalıdırlar.

İşçi sağlığı ve güvenliği, işçi ölümlerinin son bulması, işsizliğe karşı etkin önlemlerin alınması, yatırım ve istihdamın arttırılması için sürece aktif katılmalıdırlar.

Sendikalar yasasında demokratik değişimler yapılması ve sendikaların yetki uyuşmazlıklarının çözümünde İLO standartlarının uygulanması için sürece aktif katılmalıdırlar.

Süreci direnmek olarak algılamak işçileri haklarından uzaklaştıracaktır. Direnmek yerine, daha fazla demokrasi için daha fazla birlik, mücadele ve dayanışma geliştirilmelidir. Direnmek var olan konumları kabullenmektir. Oysa daha iyi ve insanca bir yaşam ve çalışma koşulları “demokratik açılım“ sürecine aktif olarak katılımla mümkün olacaktır. Kuşkusuz bu katılım hükümetin anladığından daha başka bir şey ifade etmelidir. Hükümetin bu güne kadar ki uygulamaları göstemiştir ki, en isteksiz olduğu alan çalışma hayatında yeni açılımlardır. Dahası en masum hak taleplerine bile orantısız güç kullanımı ile saldıran hükümet, işçi hakları söz konusu olunca, daha fazla demokrasi yerine daha fazla biber gazı tercih etmektedir.

Evet, hükümet “siyasi istikrarı“ temsil etmektedir. Evet, hükümet bugüne kadar tabu olarak bakılan bir çok konuya en azından tartışılabilir bir ortam yaratmıştır. Evet, bütün eksik ve zaman zaman yanlış uygulamalarına rağmen Ergenokon soruşturması Türkiye‘ nin nasıl bir karanlığın girdabında debelendiğini gözler önüne sermektedir. Kimse bu hükümetten tek başına demokrasiyi getireceğini ya da AB sürecinde daha da aktif ve cesur ilerledikçe demokrasinin gerçekleşeceğini beklemesin. Bu süreçlerin her biri çok önemli olmakla birlikte bu süreci bir kenarda seyirci olarak izlemek nasıl umut yaratacaktır.

Demokrasi istiyorsanız onun için mucadele etmelisiniz.

Zaman zaman hükümeti desteklemek olarak algılanan ve belki uzun bir süre daha da böyle algılanabilecek olan girişimler, doğrudur hükümetin karanlığın aydınlatılması, meçhul faillerin ortaya çıkarılması, devletin çeteler ve darbecilerden temizlenmesi sürecinde destekler sonuçlar doğursa da, ne kadar demokrasi istendiği konusunda hükümetten daha ileri bir düzeyin gündeme gelmesi bakımından da baskı oluşturacaktır. Hükümet, çalışanlara, özellikle de işçi ve memurların taleplerine karşı daha duyarlı davranmasını beklemekten ziyade buna zorlanmalıdır. Tersane ölümleri, madenlerde grizu patlamalarının hala can alıyor olması, toplu işten çıkarmaların devam etmesi, giderek açlık sınırının düşmesi, büyüyen bir açlık ve işsizlik ordusu başka çarenin kalmadığının da göstergesi değilmidir.

Daha güvenli çalışma koşullarının yaratılması için daha fazla demokrasi!

Siyasal anlamda 12 Eylül Anayasası'nın yırtılıp atılması, siyasi partiler ve seçim yasalarının değiştirilmesi için, çalışma koşullarını İLO standdartlarına yükseltecek değişikliklerin yapılması için daha fazla demokrasi,

İş, ekmek ve daha fazla özgürlük için daha fazla demokrasi.

Barış ve kardeşlik için daha fazla demokrasi.

Gençlere ölüm ve işsizlik değil, güvenilir bir gelecek için daha fazla demokrasi.

Ekmek aslanın midesinde artık. Ekmek için kolumuzu feda edebilecek,

Daha fazla demokrasi içinse; daha fazla mucadeleyi göze alabilecek cesareti gösterebilmeliyiz…

Daha fazla demokrasi için daha fazla cesaret gerekiyor.

2010 için sizlere en iyi sağlık ve mutluluk dileklerimle birlikte,

Daha fazla cesaret ve daha fazla demokrasi diliyorum.



Ali Rıza Üleç
23.12.2009 Almanya

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.