'Çok şükür çocuklar'

26 Mart 2013 13:36 / 2096 kez okundu!

 


Her şeyi o kadar iyi biliyoruz ki biz; söz konusu politika olunca en iyi biz biliriz.

Ekonomiden de en iyi biz anlarız. Demokrasi dediğin rejim bizden sorulur. Marksizmde hele elimize kimse su dökemez. Şu darmadağınık kırık dökük halimize bakmadan da barış mı dediniz. Bizden iyisini bulamazsınız.

On yıllardır barış politikalarını da dünya insanıyla-insanlıkla tanıştıran komünistler değil mi?

“İyi ki biz iktidar falan olmamışız” der dururuz bazen hepimiz. İçler acısı halimiz bunu söyletiyor bize.

Kendi içimizde bile kendimizle barışık yaşamayı becerememiş bir politik topluluk olup çıktık. Zaman bizim dışımızda akıp giderken de biz birbirimizin gözünü çıkarmakla meşgul olduk hep. Demokrasi-Barış-Özgürlükler konusunda bırakın topluma öncülük edebilmeyi birarada bile olamadık.

Toplumun en temel sorunlarında her birimiz ayrı tellerden çaldık. Şimdi yine bizim irademiz ve etkimiz dışında bir barış süreciyle karşı karşıyayız.

Silahların susması ve artık gencecik insanlarımızın ölmeyeceği hayali bile en azından insan olarak ruhumuzu okşuyor. Çatışmasızlık ortamının yaratacağı barış sürecini geliştirme ve demokrasiyle buluşturma konusunda yetersizliğimiz ortada. Bu nedenle de ancak bu işin nasıl en iyi yapılabileceği konusunda ahkam kesmekten başka yapılacak şeylerin olduğu da hepimizin bildiği bir gerçek.

Herkesin barışı kendine deyip geçmek de var. Bizim derdimiz sosyalizm deyip beklemek de.

Ama en azından sevinçlerimizi dürüstçe ifade etmekten gocunmayalım. Gençlerimizin ölmeyecek olmasından duyduğumuz sevinci cesurca paylaşalım.

Sürecin dışında olduğumuz için kime ne kadar güveneceğimizi sorgulayabiliriz. Ama en azından savaşın en başından beri Kürt halkının katmerleşen bir acılar yumağından kurtulma umudunun yarattığı sevinci paylaşmamız için yeteri kadar nedenimiz olsa gerek.

BDP Genel Başkanı Demirtaş ne güzel söylüyor: “Politika bir çıkarlar mücadelesidir.” Aynen öyledir. Ve bundan böyle süreci herkes gücü oranında kendi çıkarları için etkilemeye çalışacaktır.

Henüz kesin bir barış ortamından bahsetmek kuşkusuz çok zor. Ama silahların susması ile birbirimizin sesini daha iyi duyabileceğimiz bir ortam oluşacaktır. Nasıl bir barıştan yana olacaksak –Hangi sınıf ve toplumsal kesimlerle omuz omuza yürüyeceksek, en küçük bir demokratik hak arama girişimini dahi biber gazı ve tutuklamalarla bastırmaya çalışan bir hükümetin de varlığını bilerek nasıl yol alacağımızı tartışabilmeliyiz.

Her zaman belirtiyorum. Ben sivil insiyatifleri bu süreçte çok önemsiyorum. TkMM'lerinin girişimlerini de sürece yaratıcı katkılarından dolayı kutluyorum. Bir çoğumuzun burun kıvırdığı çalışmaların etkisi ileride daha da iyi anlaşılacaktır. Önemli olan bu süreçte birey olarak bile herkesin yapabileceği birşeylerin olduğunun bilicinde olmaktır.

Alışık olmadığımız mücadele biçimlerine burun kıvırmak yerine yeni yaratıcı süreçlerle katılmak en azından var olanları desteklemek gerekiyor..

Saflarından Barış Derneği gibi uluslararası düzeyde saygınlık kazanmış bir örgütlenmeyi başaran barış gönülllülerinin mirasına sahip çıkamayacak mıyız?

Var olan durumu doğru algılayarak sermayenin ya da hükümetin gerçek amaçları ya da gizli gündemleri üzerine kafa patlatacağımıza, neden, ne yapmamız gerektiği üzerine tartışamıyoruz...

En azından kendi aramızda bile olsa barış konulu sohbet toplantıları yapabilmek çok mu zor...

Barış için "her ayın ilk cuması" İzmir küçük Millet Meclisi'nde -Her cumartesi saat beşte mesela Sanat Kafe'de ya da her pazar Demokrasi ve Kültür Derneği'nde neden olmasın?

Ya da ne bileyim Kordon'da barış için elele neden tutuşamıyoruz...

Kemeraltı'nda beş kuruşa beyaz karanfiller satalım mesala...

Ya da;

Belediye meclislerini aynı zamanda da Barış Meclisleri olarak neden geliştiremeyelim...

Yıl 1977. Spor Sergi Salonu. İstanbul. DİSK’in onuncu kuruluş yıldönümü kutlamaları. Coşku dorukta.

Yanımızdaki sıraların birinde bir ihtiyar ağlıyor. Neden ağladığını soruyoruz...

- Ben İspanya iç savaşına Türkiye'den katılmış Cumhuriyetçilerin saflarında Faşist Franko rejimine karşı mücadele ettim. Şimdi burada, kendi ülkemde bu coşku beni çok duygulandırdı çocuklar. Çok şükür bu günleri de gördüm...

Çok şükür, çok şükür bu günleri de gördük. Biz çok şükrederken kimilerine de sevincimiz çok gelebilir.

Sadece silahların susmuş olması ve artık kimsenin ölmeyeceğini bilmek ve inanmak hayali bile yaşam sevincimizi kamçılıyor.

Çok şükür çok şükür!...


Ali Rıza ÜLEÇ

24.03.2013, Almanya

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.