Çıkarlarınızı cesaretle savunun, hayat size yolunuzu gösterecektir!

02 Mart 2010 12:46 / 1314 kez okundu!

 


Askeri vesayet rejiminin çatırdaması adına geçtiğimiz hafta oldukça yoğundu. Hukuk adına artık kaçınılmaz olan reform beklentileri, “balyoz” tatbikatlarıyla üstüste gelince gündemi oldukça ısıttı.Demokratikleşmenin önünde de oldukça hatırı sayılır ufuklar açtı. Elbette çok fazla önemsenmesi gereken bu gelişmeler demokrasinin geleceği adına umutlar yaratabilir mi?

Fırtına ve Özden komutanların ifadeleri alınırken genarellerin genel kurmay toplantısı ve arkasından üçlü zirve derken, komutanların serbest kalması ister istemez bir uzlaşma sonucu yargı sürecinin etkilendiği kuşkusunu doğurdu. Dava sürecinde her şeyin daha iyi aydınlanacağını düşünerek sabırla beklemek gerekiyor diye düşünüyorum.

Devam eden darbe girişimi davaları, tek başına demokratikleşme için kuşkusuz yeterli olmayacaklardır. Ancak demokratikleşme sürecine önemli katlılarını da görmezden gelemeyiz.

Biribiri içine geçmiş karmaşık süreçler içinde daha da karmaşıklaşmış gibi görünen Kürt sorunundan tutun, işsizlik, istihdam, sendikal hak ve özgürlükler, güvenilir çalışma koşullarının yaratılması, eğitim sisteminden kaynaklanan sorunlar, yargının bağımlılığı, seçim ve partiler yasalarının çağ dışılığı vb. olarak sıralayabileceğimiz uzun bir listenin en önemli ayaklarından biri anayasa, diğeri de faili meçhullerin aydınlatılmasıdır diye düşünüyorum. Hükümet demokrasi konusunda samimi olacaksa bu yönde de cesaretli adımlar atmalıdır. Çocuklarımızın gelecekleri adına umut yaratacaksa; çocuklara onlarca yıl cezalar veren, vicdanları kanatan ceza yasalarını da hemen değiştirmelidir.

Başbakan son günlerde nedense ileri demokrasiden çok sık bahseder olmuştur. Ama ne kadar ileri bir demokrasi istediğinin altını doldurmakta ise o kadar istekli görünmemektedir. Yarın yani 28 Şubat Pazar günü Tekel işçilerinin eylemlerini bitirmeleri için hükümetin belirttiği süre doluyor. Her şeyden önce böyle bir süre belirlenmesinin adı adaletle başlayan bir partinin adalet anlayışındaki tek yanlılığını gösteriyor. Kendi adaletini dayatmaktan başka bir anlam taşımıyor. Öyle sanıyorum ki Tekel işçileri bu gece; acaba yarın hükümet eylemimizi bitirmek için üzerimize, başlangıçta olduğu gibi yine polisi sürecek mi? diye düşünmeyecektir. Sendikalarının başındaki yöneticilerinin davalarına nasıl sahip çıktıklarını da, çıkacaklarını da bilmektedir işçiler. İşçiler ne yapacaklarını biliyorlar ve bu onlara güç veriyor. Bu nedenle işçilerle ama sendika yöneticileriyle değil, işçilerle uzlaşma her şeyden önce hem seçim öncesi olması ve hem de “demokratik açılım” politikalarına destek verecek olması bakımından hükümetin de çıkarınadır. Yarın 28 Şubat. Süre doluyor yarın. Hükümet unutmamalıdır. Nasıl ki 13 yıl önce Sincan sokaklarındaki paletlerinin derin izlerinden güçlü bir parti olarak bugünlere geldilerse; tekel işçilerinin üzerine sürülmeleri olası panzer izleri ve gaz bombalarıda yarınlarda daha güçlü ve örgütlü birleşik bir işçi muhalefeti yaratacaktır.

Tekel işçilerinin eylemi, hükümetin sıkça tekrarladığı deyimde olduğu gibi hayırlara vesile olacaksa, yeni bir anayasa tartışmalarının yanında iş yasalarında da değişiklikleri gündeme getirebilir. Bu, her ne biçimde sonuçlanırsa sonuçlansın 70 günü aşan bir zamandır devam eden eylemleri içinde işçilerin yaşayarak ve de yaşatarak elde edilen kazanımları; Sendikal hak ve özgürlüklerin İLO standartlarına geliştirilmesi yönünde yeni talepleri gündeme taşıyacaktır.

Hep tekrarladığım gibi bu süreç; ancak sürecin başarısından çıkarları olan tüm sınıf ve katmanların kendi çıkarları için mücadele etmeleriyle demokrasiye yükseltilebilinir. Kuşkusuz bu süreçte çıkar çatışmalarının da yaşanması olasıdır. Bu durumlarda da tarafların ne kadar demokrasiden yana oldukları, ne kadar güçlü ve haklı oldukları çatışmaların sonucunu ve tarafların konumlarını belirleyecektir. Tekel işçilerinin eylemi bu bakımdan önemli bir sınavdır. Eğer Tekel işçileriyle şimdiye kadar olduğundan daha güçlü bir dayanışma sağlanabilinirse inanıyorum ki demokrasi adına önemli kazanımlar sağlanacaktır.

Evet silahlı kuvvetlerdeki “kurum içindeki temizlik” tek başına demokrasi için yeterli değil ama önemli bir adımdır. 12 Eylül karanlığı yargılanmadan bahse konu temizlik hiç bir kurumda gerçek bir temizlik olmayacaktır. Devlet Bakanı Cemil Çiçek “olmuyor bu anayasayla bu işler yürümüyor” diye yüksek sesle bağırmaya başadı. 12 Eylül faşist rejiminin karanlık anayasasının yırtılıp atılması için bu anayasanın en fazla mağdur ettiği güçler eğer seslerini Cemil Çiçek’ ten daha gür çıkaramazlarsa, daha örgütlü ve birleşik bir mücadaleyi gerçekleştiremezlerse verilene boyun eğmek zorunda kalacaklardır.

Oysa HAK VERİLMEZ ALINIRsa ve çağdaş demokratik sivil bir anayasa halkımız için bir haksa, Barış-Demokrasi ve Özgürlükler bir haksa onu kazanmak için her zamankinden daha güçlü bir dayanışma ve mücadele gerekiyor.

Kimileri ikircim yaşıyorlar hala. AKP'li ya da Ulusalcı anlaşılmaktan korkuyorlar. Kimileri AKP'nin attığı olumlu adımları desteklemeyi AKP'li olmakla özdeşleştiriyorlar. Oysa hiç bu ikircimleri yaşamadan sadece kendinizi hangi sınıf ya da toplumsal kesime ait hissediyorsanız o sınıf ya da toplumsal kesimin çıkarlarını cesaretle savunun. Hayat size kendi yolunuzu gösterecektir.



Ali Rıza Üleç
27.Şubat.2010-Almanya

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.