Ah be Rıza!..

07 Kasım 2011 19:30 / 2422 kez okundu!

 


Biz gerçekten acıların halkı mıyız?
Van ve Erciş depreminden sonra ülke içinde ve dışında gelişen olağanüstü dayanışma insanlık adına takdir edilmesi gereken bir boyutta gelişti ve hala devam ediyor.

İster istemez de kendi kendime soruyorum. Peki ne oluyor da insanlar savaş tehlikesi karşısında aynı duyarlılığı göstermiyorlar. Ya da depremin sonuçları üzerine gösterilen dayanışma, sorumluların cezalandırılması için neden aynı duyarlılıkda bir baskıya dönüşemiyor?

Dünyanın en tehlikeli fay hatlarının toplandığı bir coğrafya üzerinde ülke yönetme sorumluluk ve iddiasında olanlar felaketlere hazırlıkta başarılı olmak zorundalar. Felaketi yaşadıktan sonra uygulanan kurtarma yardım ve dayanışma aynı sorumlulukla tamamlandığında acılar hafifler. Her ne kadar hükümet hızla müdahale ettiğini söylese de, felaket günlerinde sınır ötesi operasyonlarda on binlerce askeri tam techizat silahla konuşlandırabiliyorken, deprem felaketi için aynı beceriyi gösterdiğini söylemek ne yazık ki mümkün değil.

Karokolları korumakta da aynı yetersizlik görülmüyor mu zaten? Felaket olsun, allah yardımcımız olur.

Eşşeğini sağlam kazığa bağlayıp sonra Allaha emanet etmek daha akıllıca değil mi?

Vatandaş herşeye rağmen Allah devlete millet zaval vermesin diye duacı her zaman olduğu gibi.

Felaket Allahtan, çare devletten. Lakin devlet ne çare…

Deprem felaketleri, sonuçları nedeniyle vicdanları daha mı çok etkiliyor? Ya da deprem sel vb. doğal felaketler karşısındaki çaresizliğimizin bir sonucu mu bu yardım ve dayanışma?

Barış için ortak bilinç oluşturulamıyor, ortak davranış sergilenemiyor. Barış ya da savaş politik konular olduğu için mi çekincelerimiz oluşuyor?

Her durumda da söz konusu insan ve insanlığımız değil mi? Neden savaşta ölen daha kıymetli oluyor? Geçen bayram yüzlerce insanımız trafik kazalarında öldü. Bu bayram için Allah korusun mu diyeceğiz?

İnsanlarımız kendilerini savaş da dahil her türlü tehlikeden koruyacak bilince varmalıdırlar. Devletin de bu bilincin oluşmasında gerekli olanakları yurttaşlarına sağlamak zorunda olması gerekmez mi?

Ya barış? Barış çok daha farklı bir süreç. Emek istiyor. Çaba gerektiriyor.

Bu bakımdan halkımız tembel mi?

Belki de savaşı bilmiyor ya da barışı bilmiyoruz. Bu mümkün mü? Genlerimizde yüzyıllardır savaşıyor olmanın yorgunluğu mu var?

Anlamaya çalışıyorum. 12 Eylül'ün dayattığı kör bir bilincin etkisi hala daha devam ediyor olabilir mi?

Demokratik reflekslerimiz mi zayıf yoksa? Belki yeni seçim zamanını beklemek hayırlı olacaktır?

Kadına yönelik artarak devam eden bir süreç sonunda geldi N.Ç nin "rıza"sına dayandı.

Nasıl bir vicdanı var bu yüksek – alçak yargının? 13 yaşında bir kızın kendisine 26 erkeğin tecavüzüne rıza gösterdiğine inanabiliyor. Aynı yargı 13 yaşında bir kız rıza gösterse evlenmesine izin vermiyor.

Hey akıl acık da bizim yargıya uğra. Hikmetini esigeme üstünden…

Şimdi beş-on- yüz vatandaş mahkemelerde dava açsa; deseler ki biz TSK'dan davacıyız. Rızamız olmadan dağlarımızı bombalıyor. Rızamız olmadan kirli bir savaş devam ediyor. Gençlerimizin kanları ve canlarına kasteden bu savaşa rızamız yoktur deseler…

Ah be Rıza!

Bugün bayram. Kurban bayramı. Milyonlarca insan Allah rızası için kurban kesecek. Dua edecek. Kabe'de milyonlarca müslüman belki yeni belki bilmem kaçıncı defa hacı olacak. Allah rızası için hepsi.

Müslümanlar günahlarından arınarak Tanrıya daha yakın olmayı umut edecek. Çocuklar sevinecek.

Küsler barışacak. Hasretler tüketilecek.

Bir umut işte; kul savaşa rıza göstermeyecek.

Madem Allah rızası için herşey, Allahın Rıza'sı barış istiyor. Hem de hemen şimdi. Bu bayram...


Ali Rıza ÜLEÇ

06.11.2011-Almanya

Son Güncelleme Tarihi: 20 Kasım 2011 11:17

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.