“I R A Z K A D I N“ ya da anneannem RAZİYE

07 Kasım 2009 14:51 / 2422 kez okundu!

 


Pulsuz Mektuplar -1
Birinci Dünya Savaşı yılları. Manisa’nın Akhisar kazasının Sakarya köyü. Ali Rıza Efendi, ebenin ellerine doğacak çocuğunun hayata ilk seslenişini sabırsızlıkla beklemektedir. Bahçe içinden odalara girişte, zeminden bir kaç karış yüksek avlunun bir ucundan bir ucuna gidip gelmektedir.

Gönlü erkek ister. Hem de nur topu gibi olanlardan. Soyunun devamı için gerekmektedir diye düşünür. Kız çocuk aklından geçmez hiç. Bir de anlaşılmaz bir sıkıntı yaşamaktadır. Ebe doğumun zor olacağını söyleyince başlamıştır sıkıntısı. Sonra, oğlan kız fark etmez sağlıklı olsun diye geçirir aklından.

-Allahım ikisini de bana sağ salim bağışla der yüksek sesle. Aminnn! Diye karşılık gelir avludan.

Kapı aralığında ebeyi farkettiğinde;
 
-Ebe hanım... der ve ebenin yüz ifadelerinden doğumun iyi gitmediğini anlar;
 
-İkisi de mi?
 
-Hayır, der ebe, çocuğu kurtarabildik ama anası sizlere ömür. Kaybettik maalesef, başınız sağolsun.

Ali Rıza Efendi kaderine razı olur önceleri. Bu nedenle kızının adını Raziye koyar. İlk aylar komşuların yardımlarıyla hayata tutunmaya çalışır Raziye. En yakını, komşusu Hatçe kadında, ana kucağının sıcaklığını bulur. Anası beller Hatçe kadını. Doğanın bahşettiği iç güdüleri ile annesinin memelerini arar. Anasının memeleri diye beller Hatçe kadının memelerini.

Babası Ali Rıza Efendi askere çağrılır. Balkan Harbi’ne ilk çağrılışında Ali Rıza Efendi, çocuğu olduğu için evde kalmasına izin verilir. “İlk defasında babamı kurtarmışım” diye anlatır. Ancak ikinci bir celp gelince Raziye bu defa babasını kurtaramaz. Ali Rıza Efendi, birliğine katılmak için kızını terk etmek zorunda kalır. Asker olan Ali Rıza efendi bir gider, pir gider. Yaşadığı ya da öldüğüne dair hiç bir haber alınamaz kendisinden. Kaybolmuştur.
 
Kader Raziye bebeğe kötü bir oyun oynar, Raziye bebek babasını da kaybeder küçük yaşta.

Gidip de gelmeyenler üzerine ağıtlar yakılır, türküler derlenir.

Ağıtları türküleri ninni beller Raziye. Hatçe kadının yüreği bir yandan kan ağlar Raziye’nin kaderine, bir yandan da sever evladı gibi Raziye’yi. Acı, bir yumak gibi Raziye’nin yaşamını sararken, sevgisiyle hayata tutunmasını sağlar Raziye’nin

Gerçekten gitmiş midir babası?
 
Asker olmuş mudur?
 
Vurulup şehit düşmüş müdür?

Bildiği, tek bildiği Raziye’nin, babası bir daha geri dönmemiştir ve bir daha babasını görememiştir... Ne bir haber alır öldüğüne dair, ne de yaşadığı üzerine bir ize rastlar Iraz kadın...

Babası giderken ya da ayrılırken kızını bir arkadaşına emanet eder. Mal varlığının bir kısmını da dönmezsem kızıma verilmek üzere... der.

Ne anası vardır artık yanında Raziye bebenin, ne de babası ve ne anasını bilir Raziye bebe, ne de babasını. Ana ve baba diye bellediği ne anasıdır, ne de babası. Bir garip öksüz Raziye, bebeliğini, anası ve babası diye emanetçilerini belleyerek yaşar.

Akhisar’ın Sakarya köyünde açmıştır dünyaya gözlerini. Ne çocukluğuna dair anıları anlatılır, ne de babasına dair. Raziye bebek büyür gider ana baba bellediği emanetçilerinin yanında. Serpilir gelişir. Gelinlik çağına gelir. Babası, kızını arkadaşına emanet ederken, kızını mutlaka telli duvaklı gelin etmesini ister arkadaşından.

Raziye’den habersiz bir Kınıklı yaşar Manisa’da. Hacıpaşalılardan Mehmet Kınıklı. Bir evin bir oğludur. Ne isterse olur. Çalışmak nedir bilmez. Her şey önüne hazır gelir. Tam bir paşa torunu gibi yaşar. O da delikanlı olup evlilik çağına gelince anası kaynana derdi olmasın, bizim oğlanın elinden bir iş gelmez, ona öksüz bir kızcağız bulalım diye arar sorar. Nasıl olmuşsa bilinmez, Raziye kızı bulurlar. Kınıklı Mehmet’in Erdelli’deki akrabalarının aracılık ettiği söylenir.

Anneannem zaman zaman dedeme takılırdı. “Bu, (dedem) bisiklet bile süremezdi. Erdelli’den Sakarya köyüne üç tekerlekli bisikletle beni görmeye gelirdi.”

Dedem de ona “bisiklet sürmesini bilmeyene henüz o zamanlar kız veriyorlardı” diye savunurdu kendini.

Mehmet, Manisa’nın Hacı Paşalılar’ındandır. Bir evin bir oğludur. Hani bir eli yağda bir eli balda genellikle kızlar için söylense de, Mehmet Kınıklı için de durum aynen böyledir, her şey hazırdır, yeter ki istesin.

Gel zaman git zaman Raziye ile Mehmet evlenirler. Raziye’nin analığı ve babalığı vardır. Anasını doğumda ,babasını savaşta yitirmiştir.

Onun Iraz kadınlığı benim Irazca’nın Dirliği romanını okumamla başlar.

Yani sevgili anneannem Raziye, ışıklar içinde yatsın; rahmetli Fakir Baykurt’un Irazca’sından esinlenerek, Iraz kadınım olmuştur benim.

Dedem, evlendiğinde bir evin sorumluluğunu üstlenebilecek bir koca değildir. Raziye, annesini doğumda, babasını da balkan harbinde kaybettiğini evlenmeden önce öğrenir. Zaten bütün dünyası altüst olmuştur. Şimdi de evlenerek ana –baba bellediği insanlardan ayrılacaktır.

İkinci bir yıkım yaşar. Kendinden her isteneni kabul eder. Uzun süre de şok yaşar. Evliliğe de bir türlü alışamaz. Kaynanası da ölünce Raziye kocası Mehmet’le baş başa kalırlar. Artık acılarla yüklü uzun bir yaşama yelken açarlar birlikte. Ard arda üç kızları olur. Hatice, Münevver ve Zekiye koyarlar kızlarının adlarını.

Mehmet çalışmadığı için hazırdan yerler. Mehmet kumar oynamaya başlar. Ne var ne yok ellerinde tüketirler. Raziye büyük kızı Hatice (annem) ile evin bodrumuna kurdurdukları dokuma tezgahında gece gündüz çalışsalar da yaşamakta zorluk çekerler. Hatice serpilip gelişir, gelinlik çağına gelir. Günün büyük bölümünü evde ev işleri ve dokuma tezgahında geçiren Hatice, gönlünü Batı Kışla’da askerlik yapan Narlıca’dan Arif’e (babam) kaptırır. Kader Haticeye’de aynı oyunu oynar. Arif de bir evin bir oğludur. Paşa çocuğu gibi olmasa da ezilmeden büyütülmüş, çalışmadan baba kesesinden yaşamıştır. Büyük bir aşk yaşarlar. Arif babasını yitirmiştir Hatice’ye tutulduğu zamanlar.

Annesi (babaannem) bu beraberliğe karşı çıkar. Hatice’yi gelin olarak kabullenemez. Bu arada Hatice hamile kalır. Yine de Ratibe hanım evliliğe yanaşmaz ve Hatice ile Arif’in aşkını da çocuklarını da kabullenemez. Arif anadan ayrılamayınca Hatice kucağında çocuğu Manisa’yı terk ederek Bornova’ya göçmek zorunda kalırlar. Arif beş yıl sonra Bornova’ya gelir ve Hatice’nin kabulü ile yeniden beraber yaşamaya başlarlar.

Hatice, Tariş üzüm işletmelerinde işçi, Arif karayollarında şoför, Raziye evlerde temizlikçi, Mehmet de bahçe işlerinde çalışmaya başlarlar...

Doğumunda alın yazısı çile yazılmıştır Iraz kadının. Yaşamını da çileli tüketmiştir.

Hatice ile Arif’in ikinci çocukları erkektir. Raziye babasının adını vermek ister. Ancak çocuk doğumda ölür. Sonra bir kızları daha olur. Sonra bir erkek yeniden ve sağlıklı doğar. Raziye babasına kavuşmuştur. Doğan ilk erkek torununun adını Ali Rıza koyarlar.
 
.....

1985 yılının Mart başında Ali Rıza politik nedenlerden gözaltına alınır. Raziye yataklara düşer hastalanır. Devlet benden ikinci defa Ali Rıza’mı mı alacak diye kederlenir. Durumu ağırlaşır. Ölüm döşeğidir yattığı.

Ama ölüme direnir Iraz kadın. Ali Rıza’sını görecektir ne pahasına olursa olsun.

Azrail varsın beklesin bir zaman daha, yaşamakta ayak direr Iraz kadınım.

Gözaltı süresi biter salıverilir Ali Rıza.

Sonra ben; Ali Rıza, giderim yanına. Bir deri bir kemiktir halim.

-Ne yaptılar sana böyle der. Bir deri bir kemik kalmışsın. Kahrolasıcalar. Ne istediler senden.

-İstedikleri bende kaldı Iraz kadınım. Sadece bir deri bir kemik değil, bir de yürek...

-Ah be oğul sana ne desem ne yakışır, hadi bana bir bardak su getir.

İstediği bir bardak suyu getirir, kendi ellerimle içiririm Iraz kadınıma.

Nereden bilebilirdim, son sudur elimden içtiği. Nereden bilebilirdim Azraille randevusunu benim için ertelediğini.

Ben yanından ayrıldıktan kısa bir süre sonra, Iraz kadınımın yaşama veda edeceğini nereden bilebilirdim.

Devlet son bir defa daha Ali Rıza’sını görsün diye babalık (!) yapmıştır sanki Raziye’ye.
 
Önce salıverdiği Ali Rıya’yı, Raziye’nin ölümünden sonra yeniden tutuklar.

Iraz kadınım ya da anneannem Raziye,

Nasıl anlayabilirdim ölmek için beni beklediğini?

Nasıl bilebilirdim, ölürken bile Iraz Kadın’ın babasını bu kadar özleyeceğini.

Nereden bilebilirdim?

Sana olan sevgimi bu satırlara yükledim Iraz Kadınım.

Mezarın nerededir bilmem.

Çiçek falan da beklemezsin benden.

Kim bilir kaç yürekle paylaşmaktayım şimdi seni.

Kaç yürekte senin hikayen.

Varsın bedenin toprak olsun.

Bu satırları okuyan her yürekte,

Sen,

Hayat bulacaksın yeniden....


Ali Rıza Üleç
15.12.2007 


Editörün notu:
Pulsuz Mektuplar, Ali Rıza Üleç'in sonradan tamamlanan ya da zamanında tamamlanamamış ama güncelliğini kaybetmeyen yazılarının genel adı. Bu yazılar, bazen anılar ve bazen de portrelerden oluşuyor.


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.